Medeniyetlerin doðduðu Avrasya‘yı bir uçtan öteki uca kat edip Avrupa'nın batısı ile Asya ‘nın doðusunu birleþtiren ve medeniyetlerin yayılma yolunu ifade eden eksen Anadolu ‘dan geçmektedir. Avrasyanın bu uzun doðu batı ekseni boyunca toplumlar arası hareketlilik yoðun olarak hep olmuþ, bu hareketlilik toplumsal rekabet , savaþ ve göçlere sebep olmanın yanında aynı zamanda da toplumsal ve teknik yeniliklerin bu eksen boyunca yayılmasını saðlamıþtır. ıþte adeta medeniyetleri taþıyan bu eksen Anadolu ‘dan geçerken yoðunlaþarak (ve daralarak) Anadolu‘yu medeniyetler köprüsü haline getirmektedir. Bu özellik Anadolu‘yu tarihin ilk çaðlarından beri medeniyetler beþiði haline getirmiþtir. Bu nedenle Anadolu'nun her taþı tarih kokan bir yer yüzü cennetidir.
Tarihte olduðu gibi günümüzde de medeniyetleri buluþturan Yurdumuzun önemli kavþak noktalarından birinde de Malatya bulunmaktadır. Bu özelliði Malatya ‘yı tarihin her döneminde önemli kılmıþ ve dikkatleri hep üzerine çekmiþtir.
Malatya, eski çaðlardan beri Anadolu ve Ortadoðu'nun geçit veren kavþak noktasındadır. Doðuda en eski ulaþım yolu; Malatya-Sivas üzerinden Erzurum'a, oradan da Kafkasya'ya uzanan yoldur. Buna, Karasu Aras yolu da diyebiliriz. Öte yandan Güneydoðu'ya, Malatya ve Diyarbakır üzerinden Mezopotamya'ya uzanan yol önemlidir. Malatya'dan doðuya doðru Murat, Karasu Van Gölü diðer tabii bir önemli yoldur. Diðer önemli bir yol ise Güneyden gelip Malatya'da düðümlenen Malatya - Kahramanmaraþ arasında Torosların çok kesif göründükleri bir sahada, akıþ yönleri farklı vadilerin takip ettiði tabii bir koridor boyunca uzanmaktadır. Güneyde daðlar arasında açılmıþ bir baþka yol, Adıyaman üzerinden Urfa'yı Malatya'ya baðlamaktadır.
Belirtilen yollar, Malatya'da birleþerek kuzeyde Kafkasya'ya, güneyde Çukurova, Mezopotamya ve Suriye'ye, batıda Ege sahillerine, doðuda ıran ve uzak doðuya kadar uzanmaktadır. Bu yollar, Akad ımparatoru Sargon zamanından beri iþlemekteydi. Hititler zamanında da iþlemekte olan bu yoldan Hitit Krallarının geçerek Anadolu üzerindeki devletlerle savaþtıðı bilinmektedir. Hitit Kralı Þuppililiuma 'nın bu yoldan geçerek Aþaðı Fırat boylarına indiði, dolayısıyla Malatya civarında Fırat Nehrini geçtiði kaynaklarca belgelenmektedir. Bu yolun Kayseri Kültepe'den baþlayarak, Gürün Darende Malatya Samsat üzerinden Urfa'ya vardıðı buradan da ikiye ayrılarak Gargamıþ ve Halep'e, diðerinin de Nusaybin üzerinden doðuya Asur ve Babil'e gittiði tahmin edilmektedir. Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaret ve kültür alıþveriþinin bu yol üzerinden yapılması, Malatya'nın tarihi ve kültürel önemini artırmıþtır.
Antik çaðlarda kullanılan yolların yanında, Roma döneminde ticaretle sınırların korunması amacıyla yeni yol yapımına geçilmiþtir. Malatya'nın büyük bir askeri merkez olması sebebiyle Romalılar, askeri ve ticari amaçla kullanılan yollarını Malatya'dan geçirmiþlerdir. Bu durumu, yol kenarlarına dikilen mil taþları doðrulamaktadır.
Bizans ımparatorluðu Roma yollarını aynı amaçla kullanılmıþtır. Araplar, Bizans topraklarına yaptıkları akınlardan sonra geri çekilirken Kommagene ile Malatya arasındaki geçitten faydalanmıþlardır. Türkler ise Fırat Nehri'ni Malatya yakınlarında aþarak Orta Anadolu'ya ulaþmıþlardır.
Doðum ve Çocukla ılgili Gelenekler
Doðum; insan hayatının üç önemli safhasından ilkidir. Doðum-evlenme-ölüm... Bu önemli üç safha etrafında birçok gelenek görenek, adet, töre ve tören oluþturulmuþtur.
Evlenen çiftlerin evliliklerinin en geç 1. yada 2. yıllarıında çocukları olması beklentisi vardır. Bu süre içerisinde çocuk olmayınca, özellikle geleneksel kültürde halk hekimliði ilaçlarına dayalı çeþitli çarelere baþvurulduðu, ziyartelere, köy ebelerine gidildiði görülür. Bu uygulamaların yanı sıra doktora baþvurmalar da artmıþtır. Hamile kadına yörede "ıki canlı, hamile, yerikli" adları verilir. Hamilelik süresi içerisinde doðacak çocuðun kız mı, oðlan mı olacaðını hamilenin yediði yiyecekler, baktıðı, dokunduðu vb. ile ilgili olarak birçok uygulama ve inanıþlar mevcuttur.
Hamile kadın elma yerse kızı, çok tatlı yerse oðlu olur. Rüyasında boynuna altın takılmıþsa kızı, el bileðine altın takılmıþsa oðlu olurmuþ. Hamilelik döneminde baykuþa, yılana, çirkinlere bakamamaya dikkat edilir. Çünkü, bakıldıðında çocuðun bunlara benzemesi inancı hakimdir. Bu dönemde güzel þeylere bakılmaya dikkat edilir. Kırdan toplanan çiðdem destesi bir metre kadar yüksekten atılır, eðer top yere düþerse oðlan, daðılırsa kız olacaðı inancı mevcuttur. Kadının aþerme döneminde canının çektiði yiyecekleri temin etmek için ailesi büyük çaba sarfeder. Doðum yaklaþtıkça, çocuk için hazırlıklar da yoðunlaþır. Evde beþik donatma, bebek için yorgan, yastık, yatak, giysiler ve bezler hazırlanır. Doðumu yaptıran kadına "ebe" denilir. Çocuðun göbeði kesildikten sonra ya bir cami duvarı dibine, ya da ayak deðmeyecek bir yere dua okunarak gömülür.
Yeni doðan çocuk tuzlanır. Bu iþlem çocuðun piþmemesi, terlememi ve çið kalmasını önler. Yeni doðan çocuk önceleri "öllük" denilen kırmızımsı bir toprak ile belenir. Bu pratik günümüzde ortadan kalkmıþtır. Yeni doðum yapmıþ kadına yörede "loðusa", ya da "Dıðasken" adı verilir. Loðusa kadına ilk önce undan hazırlanan ve içerisinde pekmez katılarak yapılan kuymak yedirilir. Bu, özel gün yemeði sayılır. Doðum yapan kadınla çocuðu, inanıþa göre kırk gün dıþ zararlardan ve tehlikelerden korunur. Kırkgün boyunca yattıkları odanın ıþıðı söndürülmez. Yastıklarının baþ tarafına Kur'an-ı Kerim konulur. ıki kırklı kadın birbiriyle karþılaþtıklarında iðne deðiþtirirler ki, kırkları birbirini basmasın. Evde deðirmenden un, bulgur Sünnetten bir görünüm getirildiðinde çocukla kadın birkaç adım dıþarı çıkarılır. Yine yakın bir evden cenaze çıkmıþsa, kırkı çıkmamıþ loðusayla çocuðu cenaze oradan götürülürken dıþarı çıkarılır. Bu âdetler kırk basmaması için yapılır.
Yine kırk basmaması için "kırklama" yapılır. Çocuðun yıkanacaðı suya yirmi ve kırkıncı günde kırk kaþık þu, ya da kırk tane arpa sayılarak atılır. Çocuðun baþı üzerinde bir kalburdan su dökülür. Böylece kırk çıkarılır. Kırk çıktıktan sonra çocuk ve anneye zarar verecek etkenler de ortadan kalkmıþ olur. Lohusalık döneminde geleneksel kültür içerisinde anne ve çocuða zararı dokunacaðına inanılan "Alkarısı" adını verdikleri saçı baþı daðınık, diþleri iri, parmakları çok uzun çirkin bir yaratıðın olduðundan da söz edilir. Buna karþın geçmiþte annenin ve çocuðun yataðının çevresine kıl ip bırakıldıðı, yastıðına iðne takıldıðı görülmüþtür.
Böylece alkırısı denilen mahlûkun zarar veremeyeceði inanıþı yaygınken, günümüzdeki bu tür uygulamalar kalkmıþ olup, yatılan yerin baþucuna Kur'an-ı Kerim konulmaktadır.
Yeni doðum yapmıþ lohusayı ve çocuðunu görmeye gitme âdeti vardır. Bu gidiþle birlikte giyim eþyası vb. götürülür. Özellikle ilk doðumda kadının annesi tarafından beþik donatılır.
Çocuðun ilk diþi çıktıðında buðday kaynatılarak hedik yapılır. Bazen hedik taneleri bir ipliðe dikilerek bebeðin boynuna takılır. Çaðırılan akraba ve komþulara "Diþ Hediði" ikram edilir. Çocukluk çaðı içerisinde birçok geleneklere dayanan uygulamaların varlıðı da dikkati çeker. Doðup yaþamayan çocuklara "Tıpkı" oldu derler ve tıpkı çeþmesi denilen suda yıkarlar. Hekimhan'ın Güzelyurt beldesindeki Tıpkı/Tıpka çeþmesine bu gaye ile gidilir. Konuyla ilgili olarak bir kiþi yılanın veya yengecin aðzında bir böcek görürse çocuðu doðup yaþamayanın adını seslice söylediðinde yılan veya yengeç aðzındakini bıraktıðında Tıpkı'nın geçeceðine inanılır. Çocuk yürümede geç kalmıþsa, iki ayak bileðine ip baðlanır, hızla biri gelerek ayaðındaki bu ipi keserek kaçar buna "Duþak Kesme" denilir. Geç konuþan, konuþma güçlüðü olan çocuklar için ziyaretlere gidildiði görülür.
Uyumayan, korkan çocuklara "okutulur"; çocuða korkularının geçmesi için geleneksel bazı pratikler uygulanır. Nazar deðmemesi için kulak memesinin ardına kara çalınır. Omuz baþına ya da giysisinin iç tarafına nazarlık takılır. Bebeklik çaðındaki sancılarına, kulak aðrılarına ve rahatsızlıklara yönelik uygulamalar günümüzde az da olsa devam etmektedir. Þehirleþmenin hızlandıðı yörelerde doktora baþvurmalar artmıþtır.
Evlenme Adet ve Gelenekleri
Evlenme, hayatın üç önemli safhalarından biridir. Bu dönemlerde doðum, evlenme ve ölüm etrafında birçok gelenek, görenek, âdet, töre ve tören oluþturulmuþtur. Malatya'da evlenmeler; görücü usûlünün yanı sıra karþılıklı anlaþmaya dayalı olarak gerçekleþmektedir. Bunların dıþında "Kaçmak" yoluyla evlenmeler az da olsa olmaktadır.
Görücü usûlünde isteklerin aileye duyurulması ilk basamaðı oluþturur. Gençler, evlenme isteklerini direkt olarak babaya açamazlar. ıstekler, ya anne vasıtasıyla, ya da baþka vasıtalarla duyurulur.
Evlenme yaþı, erkeklerde 18 yaþ civarında baþlar. Bu yaþ genellikle ailenin ekonomik durumu, bazı erken evlendirmeyi gerektiren þartlarda ön plana çıkar. Ortalama evlenme yaþı ise askerlik sonrası baþlar. Kızlarda ise önceleri 15-16 yaþlarında evlenme yaygınken, bu yaþ sınırı 18-19 yaþa çıkmıþtır.
Gençler, evlenme isteklerini duyururken gelenek gereði bazı davranıþlarda bulunurlar. Eve geç gelme, bıyık bırakma, huysuz davranıþlar gösterme, hastalık bahanesiyle iþe-güce gitmeme, piþirilen yemeði beðenmeme gibi davranıþların yanı sıra ev eþyası almak, giyimine özen göstermek gibi hareketler sergiler. Genç kızlarda ise bu gibi davranıþlara pek rastlanmaz. Davranıþları aþikar deðil, imalıdır. Hiç olmadık zamanlarda yakınmalar, serzeniþler görülür. Evlenme geleneði içerisinde aile tarafından gencin evlendirilmesine kesin karar verilmiþse, "Görücü Gezme" ya da bir diðer söyleniþle "Kız Bakma" baþlar. Evlendirilecek gencin ailesi çocukları için temiz süt emmiþ, kendilerine lâyık bir kız bulmak için düðün, niþan komþu gezmeleri, akraba ve tanıdıklarının tavsiyeleri vb. vesilelerle kız beðenirler.
"Kız bakmaya" gitmeden önce tanıdıklar vasıtasıyla el altından kız tarafına haber gönderilir. Kız evine gidildikten sonra, genç kız el öper ve misafirlere kahve ikram eder. Bu ziyaret sırasında kız yakından incelenir. Kızın bir sakatlıðı var mı, hamarat mı öðrenilmeye çalıþılır. Kızın niyeti yoksa görücülere asık suratlı davranır. Ayakkabılarını daðınık bırakır ve yanlarında pek durmaz. Bu görücü gezmelerinde, kız beðenilmiþse durum aile içerisinde tekrar görüþülür, danıþılır. Kızı istemeye karar verilir. Kız evine haber gönderilir. Aile kızı vermeye niyetli ise, "Kız evi naz evi" deyiminden hareketle kendilerini naza çekerler. Hele bir danıþalım-görüþelim hayırlı ise olur, derler, Neticede kız evine gidiþ-geliþler birkaç sefer tekrarlanır. Gün kararlaþtırılır. Daha sonra kızı istemeye giderler. Her iki tarafın yakın akrabaları bu istemede hazır bulunurlar. Kız istenirken, oðlan ve kız babasını temsilen birer kiþiye vekâlet verilir. Oðlan tarafını temsil eden kiþi kızı "Allah'ın emriyle, Peygamberin kavliyle" üç kere ister. Üçüncü tekrarın sonunda, kız babası "Allah yazdıysa bize diyecek söz yok, biz de verdik" diyerek cevaplar. Orada bulunan hoca dua okuyarak "Allah hayırlı eylesin" der. Bu törenin Malatya köylerindeki adına kız isteme, söz kesme veya el öpme adı verilir. Kız istenildikten sonra, köylerde görülen bir âdet ise gencin kulaðının çekilmesi ve bahþiþ alınması geleneði vardır. Ayrıca, "Süt hakkı" adıyla kızın annesine hediye verme adeti vardır. Söz kesildikten sonra aðız tatlılıðı için þerbet ezilerek daðıtılır. Ardından "baþlık" görüþülür. Baþlıðın, yöredeki adı "Galin" dır. Bu gelenek bazı köylerde devam etmektedir. Birçok yerde ise kalkmıþtır. Baþlık istenen yörelerde babanın isteði orada bulunanların ricasıyla makul bir seviyeye indirilir. Baþlık geleneðinin kalktıðı yörelerde liste verme geleneði vardır. Bu listeye istenilen ev eþyaları, altın vb. yazılır. Baþlık geleneðinin sürdürüldüðü köylerde kaçırma yoluyla yapılan evliliklerde normal durumda alınan baþlıðın iki katı miktarda "Kan" adı verilen baþlık alma geleneði de görülebilmektedir.
Söz kesmenin ardından belirlenen bir günde niþan takılır. Bu törene bazı köylerde göreye gitme, þerbet içme gibi isimler verilir. Niþanda oðlan tarafı bir heybe hazırlar, bir gözüne þirincelik denilen çerez konulur, diðer gözüne ise kız ailesine gömlek ve kumaþ gibi hediyeler konulur. Þirincelik, misafirlere daðıtılır. Kız anasına götürülen hediyeye ise, "Ana keteni" denir. Kız, niþanda oðlan tarafının aldıðı elbiseleri giyer. Büyük teþtlerde þerbet ezilerek daðıtılır. Yüzükler kadınlar tarafından takılır. Niþanlılara para ve altn gibi hediyeler verilir. Bundan sonra erkek tarafı niþanlı kızdan söz ederken "bizimgelin" der. Niþanlılık döneminde gençlerin birbirlerini serbestçe görmeleri hoþ karþılanmaz. Bu yasaklama þehirleþmenin baþladıðı yörelerde zayıflamıþtır.
Niþanlılık döneminde kız tarafına dini bayramlarda koç gönderilir. Ayrıca altın, saat, elbiselik gibi hediyeler de götürülür. Bu hediye götürme âdeti erkeðin niþanlısını ziyaretinde de geçerlidir. Niþanlılık dönemi "evli evinde gerektir" düþüncesinden hareketle fazla uzatılmaz.
Niþandan sonra gelen tören düðündür. Düðünler köylerde hasat sonuna rastlar. Þehirlerde ise bahar ve yaz aylarında yapılır. Düðün günü kararlaþtırıldıktan sonra kız tarafından da niþanlı kızla beraber 3-4 kiþi alınarak þehre düðün pazarlıðına gidilir. Geline, eþya, elbise, altın vb. alınır. Bazı köylerde buna "yük" de denilmektedir. Düðünden önce oðlan tarafından aldıðı yün ile kız tarafı yatak yapar. Düðün öncesi bir gelenek de "Yolların saðlanması" adı altında kızın amcasına, dayısına ve erkek kardeþine hediye alınarak onların gönüllerini almaktır. Bunlara emmi yolu-dayı yolu denilir. Bu gönül alma iþi bir elma götürülerek de para götürülerek de olur.
Düðüne davet; köylerde "okuntu" denilen çaðırma þekliyle olur. Okuntu daðıtana bahþiþ verilir. Bu adet yerini davetiyelere bırakmıþtır. Düðünler önceleri çarþamba ve perþembe günleri yapıldıðı gibi Cuma, cumartesi, pazar günleri de yapılmaktadır. Düðünün baþladıðını belli etmek için oðlan evinin damına Türk bayraðı asılır. Bayraðın asıldıðı uzun sopanın ucuna bazı köylerde elma konur. Düðünlerde özellikle köylerde davul-zurna çalgısı bulunur. Düðün sırasında özellikle yörenin seyirlik oyunları oynanır. Þehirde ise davul-zurna yerine orkestra aðırlıktadır. Arapgir ilçesinde klarnet, keman cümbüþ vb. çalgılar kullanılmaktadır.
Köylerde; bayraktar, düðün vekili, aþçı, kahveci gibi hizmet grubu misafirlerle ilgilenir. Gelin getirmeye gitmeden önceki gün, kız tarafına "kınacılar" ve "ekmekçiler" gönderilir. Kınada, oyunlar oynanır ve gelin kıza kına yakılır. Kına yakımanda tepsi baþlar üzerinde dolaþırken Malatya'nın kına havası olan "Yüksek eyvanlarda bülbüller öter" türküsü söylenir. Gelin kızın önce sað eline kına yakılır, içerisine bir madeni para konularak dolakla (yazma) sarılır. Sonra diðer eline yakılır. Kınadan bir bölümü oðlan tarafına gönderilir. Kına sırasında "gelin övme" ya da "gelin aðlatma" törenleri yapılır. Bu törenler sırasında çeþitli türküler ve maniler söylenir. Kına gecesinin sabahı oðlan evinde toplanan gelin alayı daðlık yörelerde at ile diðer yörelerde traktör ve otomobil ile gelin almaya giderler. Gelincik adı verilen gelin arabası dikkatle süslenir. Kızın köyüne yaklaþıldıðında gelin alayı durdurularak "sapancalık" denilen bahþiþ alınır. Ayrıca kız evinin kapısı kapatılarak bahþiþ alınır, sonra açılır.
Düðünden üç gün sonra kız tarafı oðlan tarafına tatlı gönderir. Bir hafta sonra gelinle kocası kız tarafını ziyaret ederler. Buna "Haftasına gitmek" adı verilir. Kız tarafı ise onbeþ gün sonra karþı tarafı ziyaret eder. Önceleri çok yaygın olarak görülen evin büyüklerine karþı "gelinlik etme" âdeti bugün önemini kaybetmiþtir. Gelinlik etmek; kaynana, kayınbaba ve diðer aile büyüklerinin yanında sofraya oturmamak, çok sessiz konuþma gibi davranıþlardır.